"sen Türksün!
yeryüzünün en ulu milletindensin;sana anlatacağımız tarih denilen yazılar ortada yokken senin milletin doğdu; kanı temiz,yüreği yılmaz,gözü pek yeryüzüne geldi. onbinlerce yıl öyle yaşadın;yine öyle yaşayacaksın;senin dedelerin,ninelerinin çok önce kurduğu yurtlar şenlikte yeryüzünün cenneti oldular. bil ki; başka milletlerin görgüde,yapkıda ilk örneği,desteği,öğütçüsü senin milletin büyük Türk milletidir.
sen Türksün!
on iki bin yıl evvelinde yeryüzünün başka milletleri mağaralarda,taş kovuklarında yaban adamları gibi yaşarken senin dedelerin orta asya denilen anayurdunun göbeğinde kurdukları şehirlerde yaşar, altın başlı kargısı,gümüş bezeli terkisi ile ağızlar sulandırır, gözler kamaştırırdı. yeryüzüne şenliği,medeniyeti, senin ataların verdi,atı dağdan indirip kuzu gibi yapan, üstüne binip dağlar aşan ve taş kovuklarına sinmiş başka milletleri şaşkın şaşkın kendisine baktıran senin milletin büyük Türk milletidir."
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız?
On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştı.
Gerçek aşk diye bir şey yoktu.
Varsa da onu bulmak gibi bir niyeti olmamıştı.
Arkadaşının zoruyla sonunda evden çıktığında aklına en son gelen şey bir falcının karşısına oturmaktı. Egzotik giyimli kadının karşısına oturduğunda ise söylediklerini dinlemekten başka çaresi yoktu.
Falcı ona aşkı bulması için geçmişte yaptığı bir hatayı düzeltmesi gerektiğini söylediğinde parasını boşa harcadığını düşünmekten kendini alamamıştı.
Fakat eve dönerken geçirdiği kaza sonucu gözlerini İngiltere'de 1823 yılında açtığında kendini önceki yaşamı olan Helena Anne Mercer olarak buldu. Şimdi tek yapması gereken yapılacak hatalı seçimi bulmak ve bunu engelleyebilmekti.
Ama hiçbir hata bu kadar cezbedici olmamıştı.