Ben tubanur Kayuk,mürekkebi kendi iç dünyası olan kaleminin esiri.Yazmaya başladığında yazdıklarına degilde kalemine âşık olan,yazdıklarına sebeb olanlara baglanan,her türlü anlamsızlığın kör noktasında kendini bulan,görünürden ziyâde görünmeyenlere kapılan,sevinci,hüznü,kederi,kısacası görünmeyen her şeyi kaleminde taşıyan,duygularını ve düşüncelerini saklamaya cesaret edemeyen kalender..
Ben duygularımı gizleyemem,düşüncelerimi beyinciğin gerisine atamam,anlamsızlıklardan çıkardıgım anlamları içimde büyütemem,sessizliğin tutsak ettiği çıglığı yüreğime alıp kalemime rehber etmedikçe duygularımı kağıda geçiremem.Çünkü benim ruhum kağıt duygularım kalemdir,ben duygularımı ruhuma işlerim.Rehberi yürekteki çığlık olan kalemimin düzenbazı,görünürde sahibi olduğum kalemimin aslında esiri,gözümde gerçek dünya diye betimlediğim defterimin her sayfasını çevirdigimde yeni bir şehre ayak bastığını zanneden yolcu,kalemle kağıdın sevdasına kapılmış amatör bir kalenderim...
"Anne ben okula gidiyorum"
"Okuldan gelince sana çok güzel bir haberimiz var" dedi babam.
Babam iki elinide birbirine sürttüğüne göre çok kötü bir haberin olacağını düşünüyordum.
Ama babamın tabiriyle iyi bir haberse benim cehennemi yaşacağıma işaretti.
"Tamam" dedim evden çıktım.
Yüzüm düşmüştü babam öyle bir şey dediği zaman ya ben yanıyordum yada abim.
Abim yanmamıştı bu hikayede Korkmaz Ailesinin kızıyla evlenmişti.
Bir erkeğe göre istemediği biriyle evlenmek cennetti. Çünkü o kızı ne kadar sevmese bile bir başkasıyla birlikte olunca erkeklerde belirgin olan bir şey yoktu.
Ama iş kadınlara gelince ya hamile kalırdın yada o cehennemde yanardın.