Düşün ki saydam, tertemiz bir fanustasın. Dışarıdaki tüm güzelliklere, tüm hayallerine bu fanustan bakıyorsun. Bu fanus senin yuvan. Anne kucağı gibi. Ama her zaman burda yaşayamazsın. Bir gün fanusu kırıp kendi hayallerine koşacaksın. Kırıp geçebilmen için yumruklarının demir olması lazım. Yumrukların daha yumuşacık. Hazır değilsin. Bu yüzden bekliyorsun. Mutlusun. Fanusun dışı bembeyaz. Ama bir gün fanusun dışı kararıyor. Kirli eller görüyorsun. O kadar kirli ki, korkuyorsun. Yumuşacık ellerinler hiç birşey yapamıyorsun. Karanlık yaklaşıyor. Kirli elleriyle fanusuna dokunuyor. Bir daha ve bir daha... Fanusun simsiyah oluyor. Artık dışarıyı göremiyorsun. Görmediğin bilmediğin bir hayata giremezsin. Ama bu kirli fanusta daha fazla kalamıyorsun. Çıkman gerek. Demirden yumrukların yok, dışarıda ne var bilmiyorsun. Ama çıkmalısın. Çıkmaya çalışıyorsun. Fanusu yumrukluyorsun. Ellerin kanıyor. Sonunda çıkıyorsun. O karanlık fanustan kurtuluyorsun. Kurtuldun ama çok şey kaybettin. Ellerini, tertemiz fanusun, umutlarını... Dışarısı da karanlık. Hiç hayal ettiğin gibi değil. Bu karanlıkta ayakta kalmaya çalışıyorsun. Bu karanlık dünyada bir ışık bulup, kendi temiz fanusunu kurabilecek misin ?