-1- "GELDİN Mİ?" Güneş günü kucaklamak için doğudan yükselme mücadelesine başlamamıştı. Karanlığın zamana tutunup siyah eşarbını gökyüzüne bulama çabası sürerken o, çıplak ayaklarını Yılan kalenin çiğ düşmüş kuru samansı otlarına sürerek yukarı doğru çıkıyordu. Dik yokuşu hiç zorlanmadan, nefesi dengesini bozmandan ilerleyişi kayalıkların yanına gelince son buldu. Devasa kayalıkların yanında durdu ve insanı ürküten bir görüntüye bürünmüş yılan kalenin ihtişamına saygıyla baktı. Üzerindeki beyaz hırkasını yavaşça çıkartırken başındaki eşarbı hafifçe kaydı ve kömür karası parlak saçları göründü. Narin parmaklarını kayaların üzerine sürerek ilerlemeye başladığı anda elinin üzerindeki derisi yeşilimsi parlak ve kaygan bir hal aldı. Eşarbı saçlarının arasında kayboldu, sırtı dikleşti ve tüm bedeni kıvrak bir halde hareket etmeye başladı. Üzerindeki gömleğini çıkartıp attı. Uçuşan tül eteği dönüşüm geçiren bedeninin içine hapsolmaya başladı. Belden aşağısı mâr'a dönüşünce hızla kale doğru kayarak gitti. Hey yıl tüm kırmaların ve şah olan safkanların toplandığı Yılan kalenin devasa surlarının arasından kayarak yaşlı bilgelerin özel toplantı salonuna girdi. Köşelere yerleştirilmiş meşalelerden sadece bir tanesi yanıyordu, duvarların açık kahve tonuna gizemli ışıltılar katan aydınlığın en kuytu köşesinde hafif bir hareketlenme olunca durdu. Başını yavaşça karanlığa çevirdi ve gördüğü kişinin karşısında saygıyla eğildi. Göz bebeği olmayan beyaz bakışların sahibi kıpırdandı, soğuk zeminin aydınlık noktasına doğru uzayan gölgeye bakarak "Geldin mi?" dedi...All Rights Reserved
1 part