"Anne! Anneciğim..."
Minik dudaklardan çıkan kelimeler ihânetin sesine karışmıştı.
Küçük kızın elinden düşen bez bebek, zemine çarparken kocaman yeşil gözler çok sevdiği annesinin korkakça bakan, ihanetin rengini yansıtan yüzüne yabancıydı.
Annesi ne için yabancı bir adamın kollarındaydı? Minik kızın, küçük yüreyi ihanet kokan bu tabloyu anlamlandıramıyordu.
"A-anne!"
Titrekçe çıkan minik kızın fısıltısı, annesinin kalbine giren kurşun ile acı dolu feryada karışmıştı.
Meçhulden gelen mermi ahlaksızlık kokan bedeni tek kurşunda kana bulamıştı.
Ve... İhanet şimdi kan kokuyordu.
Şimdi... Kalabalık şehrin sessizliği, küçük kızın annesinin cansız bedenine attığı çığlık ile boğuluyordu.
Vee... Oyun başlamıştı.
Bu oyunda ihanetin bedeli karanlıktı.
Şimdi ise... Birkaç ADAM vardı.
Karanlığa meydan okuyan...
Karanlığa bedel ödeten birkaç adam...
Oysa bu hikâyedeki herkesin bir bedeli vardı!
SON BEDEL ise aşktı...