Türkler Çin esaretinden kurtulduktan sonra; Buhara, Semerkant, Talkan, Baykent gibi şehirlere yerleşmiş, deri imal ediyor ve pamuktan kağıt üretiyorlar, bu şekilde ticaret yapıyorlardı. Türkler bu yolla iyi kazanç elde ediyorlardı.
Bunların yanı sıra, Altın Madenleri çalıştırıyorlardı.
O döneme adeta damgasını vurmuş, Zengin Şehir, yani Semerkant'ın zenginliği dillere destan olmuştu.
Bu zenginlik İslamı kana bulamış Emevilerin gözünden hiç kaçmamıştı.
Bu zenginlik Arapların gözünü alsa da Türklerden korkuyorlardı. Ve aralarındaki sınır olan, Ceyhun nehrini geçmeye cesaret edemiyorlardı.
Bunun elbet bir sebebi vardı; daha önce Halife Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar İslamı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergane'ye kadar girdiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi.
Ancak daha sonraları Muaviye tarafından, Ceyhun nehrinin altında kalan Horasan'ın tamamıyla işgal edilmesi ile o bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu..
"Demez mi anası, topallığına bakmadan benim kızıma göz koymuş diye? Der. Bu konuyu bir daha açma anne."
******
"Seni yaktım, kül ettim ruhumda; ama yine bana senin kokun geldi. Meğer ben seni küle çevirirken, ruhum iradesizce kokunu saklamış," dedi gözlerime bakarken. Sözleri dudaklarından her saçıldığında, benim cehennemden farksız kuyularım harlanarak coşkunca alevlendi ve onun sözlerinin ucunu yaktı, tutuşturdu. Yakmalı ya da yanmaya hazır olmalıydım.
GÜL KOZASI İSMİ İLE YAYINLANAN İLK KİTAPTIR.
13.08.2020 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır.
HİKAYE ŞAHSIMA AİTTİR. ÇALINMA DURUMUNDA YASAL İŞLEM BAŞLATILACAKTIR...