-Ölüm mutluluktur küçük kadın. Bazı insanlar mutlu olmak için ölürler, bazıları mutsuzluğa dayanamadıkları için. Sen ölemiyorsun. Ama yaşadığınıda söyleyemem. Bu yüzden uzak dur benden. Benimle gelen ölüm bile mutlu edemez seni.
-Aklımdan çıkmıyorsun adam. Bazen aklım bile çıkacak gibi oluyor. Delirdiğimi hissediyorum iliklerimde. Bir pamuğa takılmış dikenmişsin gibi, alıyorlar içimden seni. Öyle bir acı. Öyle bir umutsuzluk. Ama olmuyor koca adam. Sensiz yaşanmıyor, seninle ölünmüyor. Arafta kaldım hayatın ortasında.
- Hayat kısa diyen insanlar, ya yaşamasını bilmez ya yaşatmasını... Peki söyle bana küçük kadın. Hayat sence kısa mı?
- Yeteri kadar değil koca adam...
Çok şey anlatmıştı bu konuşma kadına. "Küçük kadın" demişti adam. Bazen aşağılamak için, bazen gerçekten küçük göründüğü için gözüne. Ama hiç bu kadar uzun konuşmamıştı kadınla. Ve hiç bu kadar öldürmemişti kadını, yaşatmak adına...
"Karımla aynı evin içinde, ayrı ayrı yatacaz öyle mi?" üzerime doğru gelen adımlarıyla birlikte arkaya doğru geriledim. Onunla aynı evde bulunduğum yetmezmiş gibi bir de aynı oda da kalacaktık.
"Tamam sen, bu oda da yat ben başka oda da yatarım." diye başka bir öneri sundum, ama bu öneri mi de reddeceğinden adım kadar emindim.
"Önerini reddediyorum. Sikseler de seninle ayrı odalar da kalmayacaz, bu oda da karım'ın yanında kalacam." ciddiyetle verdiği cevaba, ağzım açık kaldı.