Sadece bir kelime. İkizler.
Şimdi ne olacak?" dedim sorgularcasına. Söyleyecek bir şey bulamadığı belliydi. Önce dolgun dudaklarını araladı, tam konuşacakken vazgeçti. Sustuk ikimizde. Sadece sustuk. Bakışlarımız hiçliği ifade ediyordu. Boş bakışlar, durgun bedenler. İkimizde bomboş durmuş susuyorduk. Aniden gelen bir cesaretle konuşmaya başladım. "Çıktık bir yola. Sonunu getirmeye mecburuz." Söylediklerim üzerine biraz düşündü. Kavisli yüzünün ciddiliğinden gergin olduğunu anladım. Evet, evet kesinlikle gerilmişti bu duruma. Kasları daha da belirginleşmişti. İkimizde derin bir nefes aldık. "Tamam, peki. Senin dediğin gibi olsun." Sesinden tereddüt ettiğini anlamamak imkansız derecedeydi. Nolursa olsun katlanmak zorundaydık başımıza geleceklere. "Cem" dedim caresizce çıkan sesimle. Boş bakan gözler bana odaklanmıştı şimdi. "Seni seviyorum Cem. İyiki yanımdasın." Gözlerinde şaşkınlığı gördüm. Onu sevdiğimi söylediğim nadir zamanlardan biriydi. Geniş omuzları, uzun boynu onu daha iri biri gibi gösteriyordu. Kollarını açtı. "Gel buraya." Hiç düşünmeden koştum kollarına. Sımsıkı sarıldım. Sarılıncaki sıcaklığın verdiği huzur güzeldi. Onunla birlikteyken kendimi dünyanın en şanslı kişisi hissediyordum. İyiki onun gibi bir ikize sahiptim. İnsanın her zaman yanında birinin olduğunu bilmesi güveni aşılıyordu.
Siz: Sırf beraber çalıştığımız için bana böyle davranmanıza izin veremem, İlker Bey?
İlker bey: Davranışlarımın sebebi sadece beraber çalışmamız değil Başak hanım.
Siz: Peki ya ne?
Siz: Ne bu haddinizi aşmalarınız?
Siz: Sabrımı zorlamalarınız.
İlker bey: Aklımı sikip attığın için bunların cevapları bende de yok. Buna aşk diyorlar ama çok saçma.
İlker bey: Hiçbir insan, bir insanın iradesini bu kadar sikemez.