Bir Meleğin Sanrısı, Engin Memiş, Şubat 2016, 422 Sayfa, ISBN 978-605-323-477-7
Vicdan duygusunu kaybetmiş kirli bir Dünya...
Adalet kavramını unutmuş bir ülke...
Acımasız ve despot bir yönetim...
Tanrı adına cinayet işleyen bir toplum...
Eşinin acımasızca öldürülmesine şahit olmuş ve ona halen tutkuyla âşık yetim bir adam...
Yıllar sonra soğuk bir yılbaşı gecesi, eşinin öldürüldüğü gün, ilaçlarını almasına rağmen gün boyunca tekrarlanan sanrıları geçmişin anılarıyla yüzleşmesi için onu eşinin öldürüldüğü yere, Beyoğlu'na çağırır. Fakat ansızın gördüğü bir çift mavi göz, ruhunda aşk tohumlarını tekrar filizlendirecek sıcaklığa sahiptir. O saatten sonra aşk şarabını içebilmek için gidilebilecek tek bir yer vardır. Çam ağaçlarıyla kaplı Tamara Köşkü... Fakat sanrıları onu yalnız bırakmaz ve her saat onu farklı bir gerçekliğin içine çeker.
Bu roman aşkın ikizleri arasında sıkışmış, varlıkla yokluğu karıştıran unutulmuş bir meleğin hikâyesidir.
"Ne olursa olsun, ister buna rüya deyin ister hezeyan, hiçbir şey bu kadar gerçekçi olamazdı. Çıldırmaya yaklaşan bir insan, bu kadar gerçek ve beş duyuyla algılanabilecek rüyalar görebilir miydi?"
Facebook:
enginmemis.edebiyatatolyesi
Instagram:
enginmemis.edebiyatatolyesi
İletişim:
enginmemis.edebiyatatolyesi@gmail.com
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.