İnsanın hayattan beklentisinin sıfıra inmesi şüphesiz özgürlük , mutluluk olarak da yorumlanabilirdi.zira başkalarına yahut eşyaya yönelik planların olmaması hayal kırıklığı olasılığını da ortadan kaldırıyor.Fakat yalnızlığın sürekliliği ; ilk aşamada mutlululuk hissi verse de farkında olmadan sersemletir daha sonra gerçek etkileri ortaya çıkar. Nedir bunlar; önce kendinle konuşmaya başlarsın , tartışırsın, anlaşamazsın , zihninin çıkmaz dehlizlerinde kaybolur kendine düşman olursun. Tek bir çıkış yolu kalır düşmanı yok etmek.
Felix Karlovich annesini kaybettikten sonra uğraşmak zorunda olduğu hayaletlerin sayısını da unutmuştur artık. Üstelik belki de müzik delisi hayalet değildir pikabını bozan sadece işlemekte olan zamandır , kahramanımız bu kadar derin düşünemez. Zaten basına ne geldiyse derin düşünmekten , ince düşünmekten gelmedi mi? Annesi sürekli 'ince giyinme üşütürsün' derdi, halbuki ince düşünme üşütürsün demek çok daha akıllıca olurdu.Neyse anneyi burada suçlama
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.