Tutsaktı. Duyguları, hayalleri ve kendisinden üstün gelmiş ırkı esir etmişti onu. Kadındı. İşini yaparken hep kısıtlamış, bakışlara ve küçümsemelere mahrum bırakmıştı onu. Dinlenmemişti. Dikkate alınmamıştı. Haklıydı. Ama kimler sansürlese de düşüncelerini, kapatsa da onu dört duvar arasına bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Tutsaktı. Kadındı. Haklıydı. Yıkılmak üzere olan bir dünyada doğmuş, ne konuşmaya ne dinlenmeye zaman bulmuş, hep haklı olmuş ve hep susmuş insanlardı onlar. Dünyanın her köşesinde yok edilmiş hakları, kelepçelenmiş elleri ve bağlanmış ağızları ile savaşın kurbanları. Sadece bir tanesinin uyanışı ile artık sokaklarda tek bir kelime yankılanıyordu, rüzgar fısıldıyordu onu ağaçlara. On yedi günde çökmüş bir dünyayı canlandırmaktı bu. Yıkım ve yok ettiği hayatlar, devrim ve dalga gibi yayılmış etkisi. İşte. İnsanlık yok olmanın eşiğindeyken onu kurtarmak isteyen tek bir varlık vardı. Dilsizlere ses vermişti. Devrim. Öncüsü ise tutsaktı. Kadındı. Haklıydı.