Çalan telefonumu ceketimin cebinden çıkarmaya çalışarak arkamı dönmemle olan oldu. Bir çocuğa toslamıştım ve kötü olansa elimdeki kutu bardağın kapağı nasıl olduysa açıldı ve içecek çocuğun siyah tişörtüne döküldü. Ben olanlara gözümü pörtleterek bakarken çocuk olayın şokuyla başını sprite'li tişörtünden kaldırıp bana baktı. Yüz hatları keskindi. Kahverengi gözlerinden ateş saçılıyordu. Sanırım sinirlenmişti. Gerilmiş yüzü bu dediğimi doğruluyordu. "Ben çok özür dilerim. Allah kahretsin çok sakarım. Cidden isteyerek olmadı. Yani isteyerek bir şey yapmam zaten ben. Kim isteyerek yapar ki. Heme-" Alelacele konuşurken lafımı böldü. "Lan bir sus! Zaten üstüm yapış yapış oldu, bir de çeneni çekemem." "Ama cidden isteye-" "Anladık isteyerek olmadı!" Bana bağırmasını es geçip yan taraftaki masanın üzerinden ıslak mendil ve peçete aldım. Çocuğun üzerinden yapışkanlığı gitsin diye ıslak mendille tişörtünü temizlemeye çalışırken kolumu tutup temizlememi engelledi. " Kızım sıçtın bir de sıvıyorsun. Islak olmayan yerleri de ıslattın!" Bana ikinci defa bağırmasıyla ellerimi çektim. Ve bende bağırmaya başladım. " Ne bağırıyorsun be! Burada yardım etmeye çalışıyorum, gelmiş sinirlenip beni azarlıyor, çocuğa bak!" "Üstüme soktuğumun içeceğini döktün, bırak da sinirleneyim! Ayrıca sen yardım etmiyorsun, sen bok ettiğin tişörtü daha da bok hale getiriyorsun!" Bu seferki sesinin dozu daha da yükselince sinirlenmiştim ben de. O kadar özür diledim. 'Tamam' diyip git işte suç ben de değil ki. Tamam, azıcık ben de ama bu onun bağırmasını değiştirmiyor. Yanımızdan geçen kızın elindeki kahveyi alıp çocuğun tişörtüne bodoslama döktüm. Çocuk gözlerini büyütüp, ateş saçan gözlerini üzerime dikti. "İşte şimdi sıçılmış olan tişörtün sıvandı."