Aphrodite, aşk ve güzellik tanrıçası. Sesinin ulaştığı yeri güzelleştiren, tek bir bakışıyla kalp hızlandıran, güzeller güzeli tanrıça Afrodit. Şiirlere konu olan, hakkında bir ton kitap yazılan Afrodit.
İnsanın, yüzü değil kelimeleri güzel olmalıydı, şans halatını ucundan yakalamalıydı. Afroditse bir insan değildi. Şans halatının ucunu tutmaz,şans halatı olurdu. En çirkin kelimeleri en güzel tabaklarla sunum ederdi, öyle ki zehir olsa yemek isterdiniz. Beş dakika gözlerine bakabilmek için ömür boyu körlüğe razı olurdunuz. Bu kadar yüce bir güzelliğe sahipken, kanlar içinde yükselen Ares'e aşık olmak ne denli bir riskti? Nelerden vazgeçmek gerekliydi? İddiası belli olmayan bir kumarda, şansı yaver gider miydi?
Ölümsüz, sınırsız güçlü iki kişi. Birbirlerine aşk denen ilahi bağla düğümlendiler. Bu yolda yürürken, Zeus'un şimşeklerine, Poseidon'un hırçın dalgalarına, Hades'in kavurucu alevlerine yakalanacaklar. Sürgün edildikleri Dünyada hiçbir şey doğru gitmeyecek.
Kapak: benbittimaq
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki tehlikeli bir terör hücresini etkisiz hale getirmektir. Ancak operasyon sırasında Tuğra, gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Tim, Tuğra'sız dönmenin acısını ve şaşkınlığını yaşarken, Tuğra ise kendini beklenmedik bir zamanın içinde bulur. Tam 300 sene önceye, İskoçya'ya gitmiştir.
Tuğra, hem kendi gerçekliğine dönmeye çalışırken hem de İskoçya'nın gizemli topraklarında hayatta kalmaya çalışır. Bu süreçte zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan aşk, dostluk, gizem, aile ve sadakat hikayesi de gelişir.
Hayatının yeni savaşı başlar, bu sefer kılıçlarla...
Kesit:
---
Bir Ingiliz kadınının burada ne işi var?" Diye devam etti karşımdaki adam İngilizce konuşarak.
"İngiliz değilim, Türküm" dedim ama adamların hepsi anlamaz gözlerle bakmaya başlamıştı. Zaten vücutları komple boyanmıştı ve korkutucu tipteydiler.
"Türk mü?"
Neler oluyordu??
Az önce çatışmanın ortasındayken ortalık kurak araziydi. Mağaranın arka kapısından çıkınca böyle büyük bir ormana nasıl gelmiştim ki? Hem ben haritacıydım ve bölgede böyle bir orman olmaması gerekiyordu. Birazdan tim arkadaşlarım da beni bulurdu nasılsa.
"Bizimle geliyorsun" diye devam etti esmer, uzun saçlı dev gibi olan adam.
"Burası neresi?" Dedim aynı adama bakarak. Sanırım bu grubun lideriydi. Kamuflajıma attığı tuhaf bakışları ise görmezden geldim. Ancak kısa süren sessizlikte, o boğuk sesini tekrar duydum.
"Klanıma hoş geldin küçük kız..."