Dönüyor dünya bir kısır döngüyle, sanki bir odada mevsimlerin dönüşünden bile habersizce bir yumru gibi ufalanıp kalıyor birseyler boğazımda.
Ellerim neden hep soğuk, bunu sadece ben biliyorum mesela.
Zamansız ayrılıklarla solmuş nevbaharlarım var benim.
Dağ gibi gördüğüm var, birden esen yele karışan.
Hayatım boyunca hep çok sevdim hiç ortası olmadı, çünkü saftım bir kar tanesi kadar.
kar yağarken bile sıcacık olan bir babanın elleri kadar sadıktım yazlara.
Vefasızlık nedir bilmedim ben taki görene kadar.
Kış gelir kar yağardı ben yine hep üşürdüm, ama üşütmedim hiç beni seven bir kalbi soğuk gecelerde.
Ben hep bir şubat soğuğunda ağlatıldım, bu yüzden sevmem aralığı ocağı.
Benim sevincim bir yazın üç ayı kadar kısadır, ve ben o üç ayı düşünerek bir ömür mutlu olabilecek kadar aptal!
İşte böyle aldılar elimden iyi yanlarımı, kötümü olmalıydım bir cellat kadar merhametsizmi ?
Yada sevgisinden gözleri yaşarmış birinin yüzüne çarpsaydım kalbimin kapılarını daha iyi anımsanırmıydım ?
Onlar, babalarının aynı çatışmada şehit düştüğü iki çocukluk arkadaşıydı.
Rize'de paylaşılan bir çocukluk... sonra sessizce kopan yollar.
Yirmi yıl sonra kader onları yeniden buluşturdu.
Yüzbaşı Yaman Ulukurt, bir terör operasyonunda bulduğu esir kadını tanıdığında dünyası sarsıldı: O kadın, Üsteğmen Gökçe Karaca'ydı.
Artık sadece onu kurtarmak değil...
Küllerinden doğan bir sevdayı korumak için de savaşmalıydı.