"Bildiğim tüm doğrular, dudaklarından çıkan bir cümleyle paramparça olmuştu. Avuçlarımda kalan tek gerçek, bir insan olmadığımdı. Tutunabileceğim tek şeyse onurumdu." Çocukluğundan beri zor zamanlar geçirse de hiçbir zaman şikayet etmemişti, Ige Wisteria. Dışlanmasının, aşağılanmasının ne önemi vardı ki? Yanında onu seven ailesi ve değer verdiği dostları olduktan sonra... Ya da öyle zannediyordu. Ta ki orman gözlerinde duygudan yoksun bakışlarıyla O karşısına çıkana dek. Bir anda kendini hayal bile edemeyeceği bir dünyanın içinde bulduğunda Ige artık sıradan bir üniversite öğrencisi değil, binlerce yıldır süregelen savaşın kaderini belirleyecek olan bir üstün ırktı. Korkuyordu, canı yanıyordu, kaçmak istiyordu. Bu yüzden asla vazgeçmeden içinde alev alev yanan mirasıyla görevini yerine getirecekti. Artık bir korkak olmamak, değer verdiklerini koruyabilmek için. Peki ya orman gözlü şeytanın gazabından onu kim koruyacaktı? Kim buz tutmuş ruhunun derinlerinde kaybolmasına engel olacaktı? ****Lisede yazmaya başladığım, yıllar boyunca defalarca düzelttiğim, üniversitede ancak bitirebildiğim ilk göz ağrım bu kitap. Hala okurken 'Ne yazmışım ya böyle?' dediğim, deyim yerindeyse cringe olduğum yerler var fakat benim için çok özel bir kitap. Üç defa elde yazıp, sonradan bilgisayara geçerken zaman içinde hikayedeki karakterler de benimle birlikte olgunlaştı. Karakterleri, yaşadıklarını, hissettiklerini kalbimde hissettim. Daha iyi bir Türkçe ile düzenlenmesini bitirdiğimde, benim için bu kitap asıl o zaman bitmiş olacak.****