Gözlerimden durmadan yaşlar, çeneme doğru süzülürken bağırdım.
"O benim en sevdiğim oyuncağımdı! Bunu bana nasıl yaparsın? Senden nefret ediyorum, serseri!"
Kerem oflayıp, bana bıkmış bir tavırla baktı.
"Ağlayacak başka bir şey bulamadın mı? Alt üst oyuncak bir ayı. Yenisini alırız. Artık zırlamayı kes!"
Ağlamaktan çenem titriyordu.
"O sadece oyuncak değil. O en değerli, en sevdiğim oyuncağım! Yalnız kalınca, yanıma olan tek oyuncağım! Beni seven tek oyuncağım!-.."
"Uf. Yeter velet! Kapa çeneni de yürü!"
"Bana bağırma!" Diye bağırdım. "Oyuncağımı kaybedemem!" Diyerek köprünün altındaki, derede süzülen oyuncak ayıma baktım. Tam köprüden aşşağı atlayacaktım ki "Kim So Hyun!" Diye gürledi Berk.
Ona dolu gözlerle son kez bakıp, kendimi köprüden aşşağı attım.
Bir oyuncak ayı için deyer miydi?
O ayı'nın bende ayrı bir yeri var. Sonsuza dek kalbime gömdüğüm tek oyuncak.
Kesinlikle deyerdi!
"Şirketimize en yeni katılan sizsiniz. Elbette bir asistanınız olacak," dedi. "Patron bir saat içinde sizi bekliyor olacak. Ofisinize yerleşmek için biraz daha vaktiniz var. Birlikte öğle yemeği yemeye ne dersiniz?"
Bakışlarım hâlâ pencereden görünen manzaraya odaklanmışken, "Elbette, birlikte öğle yemeğine çıkmayı çok isterim. İyi anlaşacağımızı düşünüyorum. Patronla tanışmak için nereye gitmem gerekiyor?"
"Adams Bey'in ofisi en üst katta, o kattaki tek ofis. İşimin başına dönmeliyim. İzninizle," diyerek beni yeni ofisimde bıraktı.