"Lou, gitme! Yalvarırım bırakma beni aşkım! Seni seviyorum! Beni hiç sevmedin mi?!" Diye yakardı genç kız gök delinmişçesine yağan yağmurun altında ıslanırken. Oğlan onun tam karşısındaydı. Her zaman iyi oyuncu olduğunu düşünmüştü kız. Şimdi de öyle düşünüyordu zaten. Şakacı sevgilisi. Biraz sonra bavulunu yere atıp ona sarılacaktı ve "Tabii ki de gitmiyorum! Şaka yapıyordum 'Nefesim'! Ağlamana kıyamam!" Diyecekti. Kız da buna güzel kahkahasını atıcaktı. Her zaman şakalarına sinirlenirdi; ama bunu sinirlenmeyecekti. Yeter ki şaka olsun. Oğlan yere diktiği mavi gözlerini kıza çevirdi ve sonunda konuştu. "Gitmem gerek Emma. Durumu daha fazla zorlaştırma. Ayrılmak istiyorum. Yapamıyoruz." Durdu kaldı kız. Ne diyordu bu çocuk? Ne zamandan beri biricik sevgilisine ismiyle hitap ediyordu? Anlayamadı kız. Bu şaka fazla uzamıştı. "Sevgilim, yeter artık sence de bu şaka fazla uzamadı mı?" Dedi çatlayan sesiyle. "Şaka değil Emma ve biz artık sevgili değiliz. Lütfen şimdi önümden çekil." O kadar duygusuz bir tonla ve boş gözlerle söylemişti ki bunu. Kız o an yıkıldı. Donup kaldı. Louis onun çekilmeyeceğini anladığında ittirdi kızı ve bahçe kapısından geçip arabasına doğru gitti. Bavulunu bagaja çabucak koydu. Arabaya bindi, gaza bastı ve gitti. Sadece, gitti. Arkasında kırılmış bir kalp bırakarak. Kız yere yığıldı. Hiç durmayan göz yaşları daha da çoğaldı ve çığlıklar atarak ağlamaya başladı. Çok sevmişti Emma Louis'yi, ve o da gitmişti işte...