Yine başlıyorduk.
Siyah kapşonunun altına gizlediği yüzü tehlike saçıyordu karşımda. Yine bir başka gecede, yeni bir sokak çıkmazında tüm duvarlar benim hızlı ve kesik soluklarımı dinliyordu. Titreyen ellerimle çantamın içini yokladım , oralarda bir yerde olmalıydı. Yoktu. Üç yanımı duvar, çıkışım da siyah çocuk duruyrdu, bekli de adam bilmiyorum. Her zaman yüzünü görmeme izin vermeyecek mesafede yaklaşır, soğuk nefesini bedenime üflerdi. Attığı her adımda duvarlar daralır, nefes alamazdım ve o elindeki astım cihazım ile beni izlerdi. Nefessiz çığlıklarımı duymak ona her zaman zevk verirdi. Yani o ana kadar öyleydi.
Sahiden öyle miydi?
Lisebella
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...