Günlerden bir gün bir bebek var olmuştu bu koca dünyada. Milyarlarca insan içinde bir boşluk açılmıştı, onun için. Bir yaşam fısıldanmıştı ruhuna, bedenine ulaşmadan önce.
Koca koca açtığı gözleriyle etrafa bakan bebek korkuyordu, ağlıyordu, yalvarıyordu tanrısına adeta içten içe. Kaderini bilen ruh bedenine yansıtmıştı korkusunu, yaşayacağı ne varsa biliyordu ya ruhu, acıyordu bedenine. Tanrı bu kadar acımasız olmamalıydı.
Her şeye rağmen yaşanması gereken onlarca hadise vardı. Korksa da, istemese de yer kapladığı evrene bir borcu vardı. Yazılması gereken bir kader, alınması gereken soluklar halihazırda bulunuyordu. Ölüm çoktan bekliyordu onu, her şey kurgulanalı uzun zaman olmuştu. Figüranlar hazırdı, kostümler giydirilmiş, maskeler takılmıştı. Geriye başrolü oyunun içine yerleştirmek kalıyordu; kuklaya çevrilmiş başrolü. Kukla allanıp pullanmıştı, iplerinin sahipleri gözünü dikmişti semaya, gösteriyi bekliyordu.
Oyuncular 'başla' komutunu almıştı, oyun seyrinde ilerliyordu.
Ta ki kukla iplerini koparana kadar...