Ne zamandan beri orada olduğumu bilmiyordum. Tüm bildiğim şey başımı kaldırdığımda tuhaf bir dünyada olduğumdu. Soluk renkli çim kokularının içine sinen küf mide bulandırıcıydı. Güneşin sepya bulutlar arasından süzülen ışıklarından herhangi bir şey hissetmedim. Midem bulantı halinde etrafıma bakındım. Başım dönüyordu. Üzerimdeki eski ve solmuş elbiselerin bazı kısımları yırtılmıştı. Botlarımdan bir tanesinin iplikleri çözülmüş ve plastik tutacağının bir kısmı ezilmişti. Uzakta, belirsiz sislerin içinde bir su sesi duydum. Etrafıma bakındım. Merak ve endişeyle karışık gelen korkunun içinde bilmediğim bir şey daha vardı. Yabancılık hissi. İçimi ürpertiyle dolduran bu şeyin kaynağını bilmeden ayağa kalkmaya çalıştım. Başım daha sert dönmeye başladı ve düştüm. O zaman ilk defa gördüğüm şeyin etkisiyle midem sarı, pis kokan ve daha çok kusmama neden olan bir sıvı çıkardı. Ağzımın bozulan tadıyla birlikte o ilk anda tüm dikkatim dağıldı. Gözlerimin yandığı o kısa anda bedenim şiddetli bir tepki gösterdi. Bu halde ne kadar zaman geçtiğini anlamadım. Ama sonra yine dikkatimi toplamaya çalıştım. Yatmakta olduğum yerde hiç canlı bitki yoktu. Az önce kalktığım bu yerin her yanında solgun ve ölü çayırlar, kısa ve gövdeleri dayanıksız otsu bitkiler duruyordu. Ama yattığım yer, ıslaklık hissi veren ve sonbahardan kalma kayaların altında uzun zaman önce ölmüş toprak gibi verimsiz duran bir yerdi. Sanki var olan her şey yitip gitmişti. Şaşırdım. Panik halinde tekrar kalkmaya çalıştım. Başım döndüğü halde bu defa dengemi koruyabildim. İçimdeki yabancılık hissi bu defa korkuyla da debelendi. Bilmediğim bir yerdeydim. Bilmediğim şeyler vardı etrafımda ve ben sanki tarihin gizemli bir sayfasından fırlamış gibi öylece orada duruyordum. Canlılık gösteren hiçbir şey yoktu.