Wattpad'de ilk 'HUTAME' adlı çalışmadır.
•
"Sen ateş değilsin, Algos."
Ağzımdan yuvarlanan bidirenk kelimeleri işitmiyor, her zamanki gibi vereceği görevle uğraşıyordu. Öfke içimde yanardağa dönüşürken yutkundum. Şuan istediğim tek şey, damgeh gözlerine bakmaktı. Burada gözleriyle gözlerimi yutsa, ses çıkarmazdım. Çünkü kahverengi hareleri ay'ın sayesi gözlerine döküldüğünde, bir başka ölünesiydi. Ve şuan ölünesi gözlerine bakmak, bana sanki müstehaktı.
"Sen cehennemsin. Ve senin kıymetini ancak, arafta kalan biri bilebilir."
"Araf nasıl bir yerdir incim?" diye sordu, gözlerini uğraştığı işten kaldırıp bana merakla bakarak. Gözlerinde kavrulurken "nihayet," dedi yüreğim.
"Nihayet, baktı gözlerine."
Heyecan benliğimi sarıp sarmalarken, pervasız yüreğimin arsız cümlesine hiddetle takıldı iç sesim. İkisine de ses etmeden Barın'a bakmaya devam ettim ve gözlerini gözlerimden çekip beni bu şetaretten mahrum etmesin diye cevap verme isteğiyle doldum taştım. Ve inanın her zerremi yerlerden toplayabilirdiniz, yine de yere bakmadım.
"Karanlık," diye mırıldandım.
"Senin gibi," dediğinde gözlerine bakarak sessiz kaldım. Ayın şavkı beyaz teninde dans ederken, güzel yüzü gecenin alacakaranlığında parlıyordu. Peşine heybetli gölgesinide takıp yavaş adımlarla yanıma yaklaştığında düşündüğüm tek şey bir meleği kıskandıracak kadar dilcu duruşuydu. Aramızda bir adım kaldığında durdu. Gözlerimin önüne gelen ve onu görmemi zorlaştıran birkaç tutam saçımı güzel parmaklarıyla yüzümden yavaşça çekerek kulaklarımın arkasına narince sıkıştırdı. Yalnızca ona has olan okyanus ve sigara karşımı kokusu burnuma dolduğunda derin nefes alarak gözlerimi kapattım fakat söylediği cümle üzerine korkuyla yeniden açtım.
"Karanlıkla baş edemeyeceğini bildiğim için, seni cehennemime alacağım incim."
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.