Mihrimah Karasu, hapsolduğu hayat kadar karanlık bir gecede hissetti bileklerine oturan kelepçenin soğukluğunu. Özgürlük kayıp gittiğinde ellerinden, kollarına yabancısı olduğu adamlar girdi ve her adımında yaklaştı kendi cinayetine. Paslanmış parmaklıklar yuttu bedenini, küf ve rutubetti soluduğu, avuçlarının içindeki çizgilere gizlendi kimsesizlik. Sığınabildiği, kıstırıldığı kafeste ellerinden tutabildiği tek adamın gözleriydi, Ay'ın kayıp buğusunu çalan. İçine düştüğü dünyanın izbe sokaklarında kendini kaybederken, tuttu ellerinden karanlık. Bir sokak lambasının ışığına muhtaç kaldı. Satranç taşları bir bir yerlerine otururken ellerinden tuttuğu adamdı onu, gizli şah yapan. Kan damlaları... Sönük bir turuncuydu üzerlerine dökülen. Agâh Kalender. Karanlığın inine düştüm derken olmuştu, karanlığın ini. Yere düşüp de kalkamadığında uzandı üzerine gölgesi, belki de öldüğünde gömüleceği topraktan daha fazla sahiplendi bedenini. Üzerlerine kan damlaları dökülürken anladı, cehennemi buraydı: Onun gölgesi. Onun gözleri. Tuttuğu eldi günaha boyun eğdiren, aynadaki aksini değiştiren. "Varlığıma söve saya katlanacaksınız." ●Yayımlanma tarihi: 30.03.2016 / Çarşamba • Gün geceye devrilmişken çıkın sokağa. Orada karanlığı ezen dizili sokak lambaları var. O köhne ışığın altındalar, hepsi. •Tüm hakları saklıdır.