Birbirine kenetlenmiş gözleri, kimseyi duymamalarını da yanında getiriyordu. Arda, Genç kıza birkaç adımda ulaştı. Hiçbir şeyi umursamayıp, Merve'yi belinden tutup, dudaklarına kapandı. Merve, bir yerden destek almayı umarak genç adamın tişörtünün göceğine sıkıca sarıldı.
Arda, geri çekildi. Eli, hâlâ kızın belindeydi. Merve'nin gözlerini açmasını beklerken konuştu.
"Ödeşmiş olduk." Birçok anlam barındıran iki kelimelik cümleyi kurduktan sonra, buruk bir gülümsemeyle son verdi.
"Ne?" Merve, mayhoşluğun etkisi beynine sıçramışçasına, bir süre algılayamadı. Genç adam en akla uygun açıklamasıyla, genç kızı aydınlattı.
"Seni dün öpmüştüm, sende beni öptün, ödeştik. Ve bu gün... Bu gün, sanatıma hakaret ettin, bende seni öptüm, ödeşmiş olduk. Her hatanda seni öpmeye razıyım, Merve." Genç kız herhangi bir sözlü tepki vermeden, yere bakarak sımsıkı tuttuğu Arda'nın tişörtünü serbest bıraktı. Ve ardından sessiz bir mırıldanmayla, özür diledi. Gözünden, usulca bir damla yaş aktı. Yanağından süzülüp düşemeden, Arda, kafasını genç kızın kafasına yasladı. Baş parmağıyla akan yaşı hapsetti. Merve'nin yere bakan güzel gözlerine baktı ve şefkat dolu bir sesle konuştu.
"Güçlü olacaksın, Güçlü olacağız... Güçlü olmak zorundayız..." Merve, gözlerini güzel yüzlü adamın kahvelerine dikti.
"Güçlü olacağız, adamım!" ikisi de gülümsediler. Sonrasında 'böyle bir şeyi neden yaptım?' Sorusunu kendilerine yöneltecek olsalarda, ânın büyüsünü bozmadılar. Ki o an bu soru akıllarının ucundan bile geçmiyordu. Adamın sinirli gözleri, yerine şefkat ve sevgiye bırakmıştı. Her ne kadar kabul edemeyecek olsada, bu kıza hafif hafif gönlünü kaptırmaya başlamıştı.All Rights Reserved