Sokakta çarpıştığım cennet kokulu kadın,
Zifiri gözleri olan karanlık,
Müzikalde ki ince belli balerin...
Neden hepsi sana benziyor?
Gördüğüm her yerde olmak zorunda mısın?
Yoksa...
Yoksa zorunluluktan ziyade özlüyor muyum seni?
Yok, yok
Hem özlem böyle birşey değil ki.
Özlesem;
Özlesem çıkarım karşına,
Dünyanın son günüymüşçesine sarılırım boynuna,
Bir de buse bırakırım nefes aldıkça kabaran gerdanına.
Ama benim o kadar cesaretim yok ki.
Belki özlememişimdir.
Özleseydim kırabilir miydim cesaretsizliğimi?
İçimde muallakların muallakaşası
Gel,gelde son ver şu belirsizliğe
Sen gelirsen bende bahar olur
Sakallarım çiçek bile açar belki
Belki,sen gelsen dünya boşuna dönmez bile
Ama gelmiyorsun işte
Oysa ki bir baksana,
Havada sen yoğunluğu var
Ekvatoral bölgelerde sen ılımlığı
Çavdar tarlasında ki çocuklarda sen masumiyeti
Anlayacağın üzere;
Herşeyde biraz sen
Birtek,birtek bende yoksun
Lakin,söz geçmiyor gönlüme
Tüm vücudum kalbimin hegemonyasında
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?"
"Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsizce bakınmaya başladım. Yüzünde ilginç bir makyaj vardı; öyle ki, ela gözlerinin çevresi renkli pırlantalarla süslü gibiydi. Minik bir burna ve ince pembe dudaklara sahipti. Vücudu mor ve fiyonklu bir elbise ile çevriliydi. Ayaklarına ise gümüş rengi spor ayakkabılar giymişti. Cadılar Bayramıydı da haberim mi yoktu? "Güzelim biliyorum ama kimseye beş saniyeden fazla bakmamalısın! Bu ürkütücü."
"S-sen ürkütücüsün! Niye parlıyorsun?"
Güldü. "Siz neden parlamıyorsunuz?"