Ateşten korkuyordu... Ateşten çok fazla korkuyordu.. Belki de sadece ateşten korkuyordu.. Çünkü ateş annesini ve babasını yakıp geçmiş, onun da içini yakmıştı. Evet, belki hâla aldığı bir nefes vardı ama içini yakan ateş onu da yakıyordu. Nefesi acı veriyordu; nefesi canını yakıyordu. Nefesi onun külleriyle can buluyordu... ••• "Sana niye yaban dikeni diyorlar?" Küçük kızın sarı saçlarında ellerimi dolaştırdım. Merakla irileşen gözlerine bakarak konuşmaya başladım benim en büyük, küçük arkadaşıma. "Çünkü.." Derin bir nefes aldım. İçimi yaksa da. Ardından saçlarındaki elimi ellerine indirdim. Küçük elleri ellerime yerleşirken devam ettim. "Hayatta gül olmak kolaydır. İlgi çekersin, isteyen sana yaklaşır, dokunur, koklar. Hatta koparır. Gülü dalında sevmez. Ama dikensen yaklaşsa bile dokunmaz sana. Zarar veremez. Gülsen çok sevilirsin. Dolu dolu sevilirsin. Dikensen senden uzaklaşırlar. Sevilmezsin çoğu zaman." Söylediklerimi anlamasını umarak tekrar gülümsedim. Elim bu sefer de küçük çenesine kayarken açık kalan ağzını hafifçe kapattım. Anlaması zordu bu masum meleğin beni. Ben kendimi anlamamışken. ••• Bir zamanlar annemin yaban gülüyken şimdi.. Artık gül olmaya cesaretim yoktu. Çünkü güller solardı. Koparılırdı. Canları yanardı. Ben.. Yaban Dikeni'ydim. Uçsuz bucaksız, unutulmuş, belki de hiç hatırlanmayacak yerlerde aldığı nefeslerin eziyetini çekendim. Ve belki de bu yüzden hayatta gül olmak seçenekler arasında değildi benim için. Benim için iki seçenek vardı ya yosun olup ezilecektim. Ya da diken olup yalnız olacaktım. Bu yüzden 'Yaban Dikeni'yim ben. Kimsenin ulaşamayacağı ulaşsa bile dokunmaktan çekineceği varlıktım. Yalnız olmayı isteyen değil. Yalnızlığa mahkum olandım.
4 parts