Upuzun saçları, çillerle kaplanmış tenini okşuyordu. Kimse, ama hiç kimse sıradan değildi. Yalnızca farklıydı... Herkes, her şey, her an, her zaman; Birbirinden bağımsız saç kesimleri, boy farkları, zeka seviyeleri, ten renkleri, medeniyet anlayışları, inanış biçimleri, vücut hatları, hayat hikayeleri, acıları, sevinçleri, sosyalleşme girişimleri veya yalnızlık senfonileri... Hiçbiri, hiçbir zaman aynı veya sıradan değildi. Hiçbiri, hiçbir zaman aynı veya sıradan olmayacaktı... Zaten birbirine tıpatıp benzeyen kişiliklerin bile hayatları değişkenken, kim kimin hayatına sıradan deme lüksüne sahipti ki? Anka kafasında yaşıyordu dünyayı, dışarıda koşup oynamak, uçurtma uçurmayı öğrenmek, saklambaç oynarken ebe olup, göz ucuyla etrafı izlemek... Yaşayamamış bir kızdı Anka, hayatına giren kutsal birinin ruhuna sığınana kadar. Siyahlar içinde kalmış olan bir ruhu, beyaza boyamak nedir bilir misiniz? Elbette hayır! Anka ve Ateş'te bilmiyorlardı zaten. İki derin ruh birleşip, bütün sığlıkları aşkları ile aşıyorlardı. Derin ama ne kadar derin... Hikayeleri pek de sıradan değil, tıpkı kimseninkinin olmadığı gibi. Hikayeleri tek kalemde anlatılamaz. İki kişinin bir ruhu paylaşması değil, iki kişinin birleşip iki apayrı ruhu tek bir bedende yaşatması... Bilmedikleri bir şey var, daha sonra hayat tarafından öğrenecekleri; saklı bir cenneti bulmanın tek yolu, apaçık ortadaki cehenneme atacakları bir adım. Beyaz bir ruhu kirletmeden siyaha aktarmak için gereken niteliklere sahip olan Ateş... Siyahının temizlenmesine göz yuman ve ona siyahı aşılayanlara karşı duruşu ile çevresindekilere ilham kaynağı olan Anka...
7 parts