Gülümseyen adamın gözlerinde görmüştü kendini. Yazmıştı kalbinin en derin köşesine. Adam da öyle. Karar verdiler evlilik cüzdanında isimlerinin yan yana olmasına. Ama unuttukları birşey vardı. Burak'ı her gördüğünde Bülent zanneden Ahmet Dede... ♧♧♧♧♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ♧ ..." Zümra neden anlamıyosun? Kimseye yürümeye mecalim yokken sana koşuyorum. Sana aşığım diyorum bakmıyorsun, sana kimseye yapmayacağım hareketler yapıyorum. Sen beni görmüyorsun, görmezden geliyorsun. Korkumdan ölüyorum o güzel maviler benim olmaz diye. Seni düşünmeyeyim diyorum. Aklım gidiyor sen gitmiyorsun Zümra. O it yüzünden erkeklere neden güvenmiyorsun? Benim suçum ne dünya güzeli? Kalbi kırık bir kızı sevmek mi?" Dedi ve derince baktı uçsuz bucaksız okyanusa. Genç adamın gözünden bir damla yaş sonsuzluğa doğru düşmüştü. Derin kahverengilere veda eden gözyaşları derin iç çekişlerle birlikte sonsuzluğa uğurlanıyordu. Genç kızın dudaklarından titrek bir nefes geçti. İşte bu bir konuşmanın habercisiydi. Genç adam yavaş yavaş bahşediyordu gözyaşlarını toprağa. Sarfedilen cümlelerden sonra ya bir Anka Kuşu gibi birbirlerinin küllerinden doğacak yada birbirlerini küle çevireceklerdi. Zaten hayatta böyle ani değil miydi? Fısıltı gibi konuşmaya başladı genç kız. "Benim ilk aşık olduğum adam beni ölümüyle terk etti. Babam... Beni hiç bırakmaz dediğim adam beni bıraktı. Sonra benAll Rights Reserved