Başarısız sonuçlar, ölümlü nefesler, hayal kırıklıklarının getirdiği mutsuzluklar ve umutsuzluklar hak ettiği değerde şekil buldu bu hikayede.. Bir anlam ifade etmeyen kaçışlar, gereksiz korkular yerine gerçeklerle yüzleşmelerin çokça göze çarptığı bu cümlelerde bolca acı saklıydı, kuşkusuz.. Ama acının kölesi olup benliğini, ruhunu kaybetmek yerine; acının ona itaat etmesini sağlayarak bütün acıya rağmen göğüs germiş karakterlerle tanıştık bu kitapta.. Acının ve gerçeklerin onların bedenlerini çürüttüğü bu kitapta..
Peki onlar bu acıyla nasıl baş edeceklerdi?
Vaz mı geçeceklerdi? Yoksa sonuna kadar uzamış, sivri tırnaklarını mı göstereceklerdi?
Bu isimde ilk hikayedir.
19 Mayıs 2016 tarihinde ilk bölüm yayınlanmıştır.
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...