Hayatımın dönüm noktası kimlik aldığımız o gece değildi, babamla tanıştığım gün veya başçavuşla seviştiğim gece. Sırtım nihayetinde beni ölüme götürecek olan bir uçağa yaslıyken ben; ilk intihar dalışımı hevesleri kırılmış bir adamın dudaklarına yaptım, onun adını fısıldayarak çarptım dudaklarına. Anında kabul etti beni düşman topraklarını andıran dudakları, üst dudağımı kavrarken o da şaşkındı ölüme korkusuz gidişim yüzünden. Beni çemberin içine alıp, şayet çarptığım gemiden sağ çıkarsam ne yapacağımı soruşu, sonuna kadar dövüşmemi isteyişi kulaklarımda çınladı. Dudaklarındaydım ama hayattaydım, ezip emdiği dudağımı çekip hava doldurdum ciğerlerime, ardından sözünü dinledim Park Jimin'in. Öpücüğü beni öldürmeyince dilimi uzattım ağzının içine, sonuna kadar dövüştüm onunla. Kesif boya kokusu burnuma, eşsiz tadı ağzıma, boğuk iniltisi kulaklarıma doluyordu. Dili dilime dolanınca mırıltılar bıraktım ağzına, bacaklarımı kavradığı gibi kucağına yükseltti beni, memnuniyetle belini sardım. İkimizde inliyorduk, ikimizde ağlıyorduk, bu sefer öldürmeye kararlıydı beni, dudaklarımı bırakmıyordu. Sesli bir şekilde ayırdım dudaklarımızı, küçük ısırıklar bırakmakla yetindi, küçük darbeler, küçük öpücükler; dudağıma, kenarına, üstündeki çukura. Hayatımın dönüm noktası, imkansızı başarıp ilk intihar dalışımdan sağ çıkabildiğim düşmanımla verdiğimiz karar oldu; Ölmeyecektik. 10 Haziran, 2016