Görüşünü engelleyen eller ortadan kalktığında, Claude gördüğü manzarayla bir süre konuşamadı. Sanki bütün Eviata ayaklarının altında gibiydi. Ejderhasıyla uçarken bile böylesine güzel görünmemişti bu topraklar gözüne. Ayışığının katkısı büyüktü tabi bu manzaranın güzelliğine. Beyaz ve gri tonlarında aydınlanan evler, ormanlar, daha yakınlara bakınca Kutsal Ejderha Tapınağı, kraliyet sarayının binbir renk çiçekleriyle donatılmış bahçesi, okulu... Kendini bulutlardan aşağı bakarmış gibi hissettiriyordu burası. Beline dolanan ellerle, derin bir nefes alıp verdi. Eller sıklaşıp aralarındaki mesafeyi yok ederek tek vücut manzarayı izlemeye başladılar. Daha doğrusu Claude manzarayı, Nubes ise kollarının arasındaki sarışın bedeni izliyordu. Yavaşça boynundan öpmeye başladı. Ordan omzuna doğru kaydı, sonra tekrar yukarı çıkıp kulak memesini dişleri arasına aldı. Claude'dan hafif bir inleme kazandığında ise memnundu... - B..burası, çok güzel Nubes... + Senin kadar değil. - Ne kadar şanslısın, bütün hayatın buralarda, bu güzelliklerin içinde geçmiş. + Aslına bakarsan bu kuleye hiç çıkmadım. - Aa, neden ki? + Bu kulenin bir özelliği var çünkü. - Neymiş o özellik? + Bir inanışa göre, buraya ilk kiminle çıkarsan onunla kaderin birleşirmiş. Ne yaparsan yap, mutlaka bütün yolların ona çıkarmış... [Fantastik-LGBT içerikli hikayedir.]
30 parts