Görevlerimi yerine getirmeye çalışırken, kendime göre oyunlar icat eder, bıkmadan usanmadan oyunlar oynar, kardeşimin ağlama sesini duyar duymaz koşarak yanına gider, şaklabanlıklar yaparak onları sustururdum. Topal insan numarası yaparak kardeşimin önünde abartılı şekilde aksayarak komikçe yürür, horoz, eşek, köpek seslerini ustaca çıkararak onu bu taklit yeteneğimle şok ederek sustururdum. Ya da gözlerimi şaşı yaptıktan sonra her iki kulağıma asılarak aşağı doğru çekerken eşzamanlı olarak dilimi dışarı çıkartır onun ilgisini dağıtarak, ağlamasını kesmeye çalışırdım. Böyle taklitlerim sayesinde kardeşlerim bu komik hareketlerimden birisine mutlaka güler, etrafına gülücükler saçarken susmak zorunda kalırdı. Gülebilmek için ağlamaktan vazgeçmenin şart olduğunu o yaşlarımda öğrenmiştim.
Kardeşimin yürümeyi öğrendikten sonra oyunlarıma katılma isteği tüm planlarımı alt üst etmişti. Yürümeyi yeni yeni öğrenen, ayakta bile durmakta zorlanan kardeşim yere düştüğünde önce kısa bir süre duraksar, gözlerini hızlıca yumar, ağzını sonuna kadar açarak olanca gücüyle bağırır dururdu. İşte kardeşimin bu sorumsuzca hareketi ona bakma sorumluluklarımda ki aksaklıkların ortaya çıkmasına sebep olmuştu.