Hava çok soğuktu.
Sessiz sokakların, hayalimdeki gürültüsü kalbime hayali bir mutluluk veriyordu.
Zihnimde, kalbimin buruk kısımlarının beynime üflediği tatlı umut dalgaları dans ediyordu.
Ta ki arkadan gelen hırs, öfke ve İNTİKAMA sarılmış , siyah bir gölgeye kadar...
Arkama dönmeyi o an ne kadar çok istesem de kalbimin sudan çıkmış bir balık misali hareket edip tüm bedenimi ele geçirmesi benim hareket etmeme izin vermiyordu. Ben ise gecenin gökyüzüne fırlattığı siyah şalı üstüne giymesini seyretmeyi tercih ettim...
Gözlerimi açtığımda kendimi karanlık bir odada yapayalnız bulunca hiç şaşırmamıştım.
Kimsem yoktu.
Zaten annem İspanya'ya gitmeden önce anlatmıştı babamın hatalarını,çığlıklarını. Bir an için bu örümceklerin ördüğü harabeden çıkıp, Bundan yıllar önce ailecek gittiğimiz bir piknikte karanlık bir mağara bulup içine girdiğimi anımsadım.
Acaba şuan korktuğum kadar o zamanda korkmuş muydum ?
Şuan ağladığım kadar o zamanda ağlamış mıydım ?
Aklımda bunlar dolanırken, yüzünde maskesiyle gözlerini öfkeye hapsetmiş adam içeri geldi. O an içimden bildiğim tüm duaları okuduğumu hatırlıyorum. Maskeli adam her yanıma bir adım daha yaklaştığında beynimdeki nöronların bir adım daha eksildiğini hissediyordum.
İçimden ' Sakin ol Mine' diye söylenirken birden ağzımın fermuarının açıldığını ve önüme geleni söylediğimi fark edince, kapının önünün boş olmasından faydalanıp kaçmaya cesaret edemedim. Maskeli adam benim yıllarca uzatıp tararken bile ovaladığım saçlarımdan tutup
'baban nerede ! ' diye haykırınca ' bana zarar verirsen seni sokaklardaki köpeklere yem edip kürkünden post yaparım.' diye bağırdım.
Adam bana babamı hatırlatınca bedenimin dayanamayıp loş bir baygınlık geçirdiğinden emin olabiliyordum...