Çocukluğumda öğrendim ben. Doğan güneşin batmaya mahkum olduğunu ve her yazın sonunda çetin bir kışın beklediğini... Güller bin bir hevesle açsa da nihayetinde kuruduğunu ve gecelerin soğukluğunu... Çocukluğumda öğrendim ben ölümün o soğuk yüzünü. Annemi kaybettiğimde daha yas tutamayacak kadar küçüktüm. Anlık tutulmayan yaslar zamana yayıldığında acıyı hafifletmiyormuş meğer. Aksine vedasız gidişler daha çok hüzün olup çörekleniyormuş yüreğin bir köşesine. Acılar yüreğimin bir köşesinde her daim nöbet tutarken zamana yenik düşüp ben de büyüdüm. Artık genç bir kızım. Hem de en evde kalmışından... Çok mu çirkinim? Ya da bahtsız... Kader yolunda ilerde benim için hazırlanmış imtihanlardan bi haber acılarımı yudumlayarak yürüyordum. Zamanın içinde beni nelerin beklediğinden habersiz... Üvey annemin 'Evde kaldın! Başıma kaldın!' sözleriyle beni iğnelediği bir sabah kapıma gelen görücüyle hayat imtihanım şekillenmeye başladı. Sonra belki de hayal bile edemeyeceğim bir hayatın ortasında buluverdim kendimi. Aşk denen kavramla tanıştım önce. Sonra şükrettim daha önce acı diye yüreğimde büyüttüklerime... Ve aşkın şarabından yudumlayıp sarhoş olduktan sonra öğrendim hayatımı değiştirecek o büyük sırrı...