Ne hale geldin hey, garip Irkım,
Senin bir zamanlar hududun vardı.
Koynuna sığınır rahat uyurdum,
Bir bekçin,bir oban,bir ordun vardı.
Şerefli erlerin, asil kızların,
Beye de yükselen gür avazların,
Her bir gavur'a,bin Fatih'lerin,
Acuna ibretlik TARİHİN vardı.
Son nefer,son şehit düşerken yere,
Kalan son parçan da geçerken ele,
Son er, son kurşunu sıkarken bile,
Kadından çocuktan umudun vardı.
Avradın namusu yerde değildi,
Örtü kahpeliğe perde değildi,
Erkeğin erkekti,Ödlek değildi,
Yiğitleri kükreyen bir budun vardı.
Suriyeli Arap kapına koşar,
Vatanınını satar,o kahpe beşer,
Sen harp ederken,Karına Çöker,
sırtımdan yemediğim bir hancer vardı.
Devletin başındaki şu köpek gibi,
Köpekler azmışken, tek kurt yok gibi, O Mustafa Kemal Atatürk gibi,
"ölmedim" diyecek başbuğun vardı.
Ellerim kırılsa yazmazdım ama,
Başımdan indirip ezmezdim ama,
ACUN yine üstünü çizmezdi ama,
Beni yok saymaya niyetin vardı! ! !
Senin bu vatana garezin vardı.
On dokuz yaşında, hayatı yalanlarla süslü, güzel, zeki ve cesur bir genç kız.
Ettiği intikam yemininin esiri, etrafına korku salan, güçlü ve sevgisiz bir adam.
Birbirinden tamamen farklı bu iki insanın yolu bir intikam planı sonucu kesişiyor. Yanlış anlamalar, düşmanlıklar, karşılıklı yalanlar ve her şeyin ortasında birbirine tutunan iki düşman...
Hayatta sevdiğiniz herkes size yalan söylemişse ve düşmanınızdan başka doğruları söyleyen kimse yoksa ne yapardınız? Elizabeth Anna Barnes için de durum böyleydi. Onun artık bir ailesi yoktu ve kaderi, ailesini yok edip onu esir alan adamın ellerindeydi.
Jamie MacDougal, korkusuz İskoç lordu ve düşmanlarının andığı ismiyle Kara MacDougal... Yıllardır tek istediği İngiliz düşmanından intikamını almaktı ve bunun için kader, hiç beklemediği bir anda karşısına fırsat çıkardı. Planlarını uygulamak için Elizabeth'e ihtiyacı vardı ve bu kızla uğraşmak ordulara diz çöktüren adam için hiç kolay olmayacaktı.
1315 yılının Britanya'sında bir İngiliz leydi ile ona düşman bir İskoç savaşçının hikâyesi...