Bir kadın, Hayatı zor yoldan tecrübe eden, zor bir karar vermeye itilen, dimdik ayakta kalan... Bir adam, Sevmeyi bilmeyen, henüz yeterince büyümeyen... Bir yabancı, Kadının her anında yardımcı... Ve bir çocuk, Geleceği masumiyetle yıkanmış, geçmişi karanlıklarla sarılı... Zeynep'in zor bir hayatı vardı. Alaz hayatına girdiğinde işleri onun için daha da zorlaştıracaktı. Çam ağaçlarının efsunlu kokuları arasında geçen bir yazın ardında birbirine mahkûm olan iki yaralı ruh kalacaktı. Bir karar bir oğlu babasından ayıracak, bir kadına sıfırdan başlama imkânı sunacaktı. Tekrar karşılaştıklarında iki ayrı hayat bir araya gelebilecek miydi? Yoksa her şey için çok mu geçti? "Gitme Zeynep..." Buruk bir tebessüm yerleşen yüzünü Alaz'a çevirdi. Ateş'in birebir kopyası gözlere bakmak onun için çok zordu. Oğluna her baktığında yüreğinde kabaran sevgiye, bu adamın kendisine yaptıkları karışıyor; duygularını çamurlu bir su gibi bulanıklaştırıyordu. Ellerini Alaz'ın tutuşundan kurtardı. "Giden ben değilim, Alaz. Giden hep sendin. O yaz, ağaçların arasında sevgimi ve bebeğimi terk eden sendin. Düğün gecemizde başka kollara koşan yine sendin. Evliliğimiz boyunca her gece başka bedenlerde kendini kaybeden sendin. Ateş'i babasız bırakan da sendin. Ben gittiğimde bile aslında sen orada değildin. Gitme diyemezsin sen bana. Bana gelmek için hiçbir çaba sarf etmemişken, benden bir kere daha kendimi senin için feda etmemi bekleyemezsin!"