"Yeter! Lütfen..." Çaresiz haykırışlarım, kulağa tırmalayıcı gelen kahkahalarla karışırken, dudaklarımdan ve kaşımın üstünden akan kanları vücudumun sızlayan her bir noktasında hissedebiliyordum. Vücudum artık tepki veremez halde, uyuşmuştu. Kulağıma gelen darbeden dolayı kalp atışlarımı hissedemiyor, bu yüzden de endişelenmeye başlıyordum. Ölüyor muydum? Hayır. Daha bütün uzuvlarım işlevini kaybetmemişti. Belki felç? Öyle de yaşayabilirdim. Ama şuanki durumumu göz önüne alırsak sadece ölmek benim için bir çözüm gibiydi. Karnımdaki darbeler soluğumu keserken, beynime oksijen yeterince gitmediği için morarmaya başlamıştım. Belki de en çaresiz anımda onun sesiyle hayata tutundum. Bağırışların ve kahkahaların arasından onun ipek gibi yumuşak sesini ayırt edebiliyordum. Kulağımın bu melodiyi asla kaçırmayacağını biliyordum ve bunun için bir kez daha ona minnettar kaldım. Ben güçsüz ve korkaktım. O da bir o kadar güçlü ve cesurdu. Sanki beni 30 kişi birden dövüyormuş gibi anlatıyordum, değil mi? Hayır, sadece 2 kişilerdi. Bu beni zavallı ve muhtaç bir hale sokmak için yeterdi. Ama o, iki kişinin üstesinden çok çabuk gelebilirdi. Birkaç yumruk sesi, inlemeler ve küfürler sonunda yanıma birinin diz çöktüğünü hissettim. Yine o tanıdık kokuyla biraz olsun kendime geldiğimi hissettiğimde gözlerimi yavaşça aralamaya çalıştım. Hissettiğim fiziksel acıdan dolayı yüksek sesle inlerken yüzümün yumuşacık eller arasına alındığını farkettim. Ve sıra tekrar o ipek sese gelmişti. "Yanındayım, güven bana. Her zaman yanındayım." Bu sözler bana adeta anestezi etkisi yapmıştı. Cevap verme gücünü kendimde bulduğumda yüksek sesle yutkundum ve başımı olumlu anlamda salladım "Her zaman"