Geçen seneki yaz tatilimizi dedemlerin yemyeşil ağaçlarla bezeli şirin mi şirin köy evinde geçirdik. Tatilimin her günü bir başka güzeldi. Köyün yemyeşil çayırlarında alabildiğine özgürdüm. Şehrin stresli günlerinin acısını çevreyi gezip dolaşarak, yaşıtlarımla oynayarak çıkarıyordum. Güzel bir temmuz sabahı arkadaşım Hasan'la beraber atımıza bindiğimiz gibi soluğu çayırda aldık. Atımı dörtnala koşturmak en büyük zevkimdi. Rüzgâr sanki özgürlük türküleri fısıldıyordu kulaklarıma. Öylesine hızlı yol alıyordum ki köyden epeyce uzaklaştığımı, dahası da Hasan'ı gözden yitirdiğimi fark etmemiştim bile. Atım huzursuzlanmaya, kişnemeye başladığında iş işten geçmişti artık. Hemen elimi gözüme siper ederek çevremi iyice bir kolaçan ettim. Ağaçlarla kaplı ormanlık bir alanın kıyısındaydım. Küçücük bir dere yılan gibi kıvrılarak önümden akıyordu. Derenin karşı kıyısında çam ve gürgen ağaçlarıyla, çalılıklarla kaplı küçük ve şirin bir tepe vardı. Korkum geçince bu tepeye tırmanmaya k