Her şey bir kızın ölümüyle başladı. Yılbaşı gecesinde ünlü piyanist Mirkelam Öznedar'la röportaj yapmaya giden radyo sunucusu Çağıl Parla hayatının değişeceğinden bihaberdi. O gece intihar mı yoksa cinayet mi olduğu bilinmeyen ölümün ardında ünlü ressam Uzay Merih'in olduğuna inanılıyordu. Oysa Uzay'ın o geceki tek görgü tanığı Çağıl Parla'ydı ve kendiyle birlikte onu da çıkmaz sokaklara sürükleyecekti. Geçmiş ve gelecek birbirini tekerrür eden yazıtların oyunu, içine düşen fani ruhların incelmiş kader paragrafları, yerküreye sığmayan amansız kötülüğü; insanoğlu nasıl olur da böylesine kusursuz işlerdi cinayetlerini? Bir ölünün dudaklarında sönük harfler yinelendi. Bu acı, bu ıstırap; merhametini yitiren bir yok oluş değil de hangi kıyametin habercisiydi? "Ölümü daima kendim için diledim fakat bir bilinmezlik var. Derinlerde, hatta kalbimin orta yerinde bambaşka bir arbede, belki de bir haykırış; çık bedeninden derken Tanrı sığmamı istedi kendi kafesime. Eğer ki bu gidiş her birimize armağan edilecekse; nedir içimdeki karanlıktan bu denli korkmak, ona sahip olamamak, cehennemi hakkıyla boylamak?.." 🕯️ 16 EKİM 2020. POLİSİYE, AKSİYON VE GİZEM.
4 parts