Bu kitap toplum tarafından her zaman ve her şekilde hor görülen,dışlanan ve kendisine o yokmuş gibi davranılan,hayatında birçok çetrefili yaşamış olan bir adamın hikâyesini anlatıyor. Sabah akşam aynı hikaye... Aradan çok yıllar geçse de hiç değişmeyen , ilk günkü kokusu üstünde olan bir hikaye bu. Körlüğe alışmanın ve insanlar arasında onları görmeden, ön yargıya sebep olan giyim, duruş ve görünüşün sizi etkileyemediği, direkt insanın kalbine odaklanabildiğiniz bir yaşantı bu. Belki yaşamanın tadını aldıktan sonra ölmek gibi. Toplum ile arasındaki bu çatışmayı sürdürürken bir anda kendini toplumdan soyutlayıp birtakım nesneleri ,ağaçları,hayvanları kendisine arkadaş edinip onlarla konuşmaya başlarken bulur. Toplumun haksız baskıları onu yıpratmaktadır.Bu baskılara sebep gösterebilecekleri hiçbir dayanakları olmadığı halde kendisine böyle davranılmasını gerek iç dünyasında gerekse toplumla yüz yüze görüşerek sorgulayan,bu davranışı bile yine o toplum tarafından alay konusu edilen,her ne yapsa da yapmasa da onunla alay etmek için kendilerine bu hakkı veren toplum onun ilişkilerine de etki eder ve onu iyice yapayalnız bırakır.Yalnız olduğu için yine onu alaya alıp,hor görür. Toplum anne ve babasını ondan aldığı gibi,inanç ve insaniyetini hatta gözlerini de ondan alır.Sürekli üstüne gelmeye devam eden toplum sonunda onun iç dünyasını da mahveder.Üst üste gelen şeyler ve toplum baskısı ile yıpranan bu adam iyi olduğu için hep kaybettiğini biraz da toplumun sürekli buna değinmesinden de bu sonuca vararak topluma ders vermek için bizzat o toplumun karakterine bürünerek birtakım şeylere kalkışır ancak içinde bulunduğu toplum o kadar ahlaksız,vurdumduymaz,akılsız, düşüncesiz ve bencil,ön yargılıdır ki; bu olanların sebep ve sonuçlarını idrak edemezler. Bu adamın ölümü