Acı bir çocuğun ilk doğduğu an yediği ilk tokattı...
Hayal kırıklığı şimdi,masumiyetini kaybetmiş bir kız çocuğuydu...
Güven sonu gözükmeyen o uçurumdan atlamaktı...
Mutluluk şimdi,tarif edilemeyecek kadar güzel,göremeyeceğimiz kadar harika,yaşayamayacağımız kadar imkansızdı...
Huzur,bir çift bale ayakkabısıydı...
Araf ise;
Tüm bunların aynı anda yaşanmasıydı...
Tek hayali hayran edici güzelliği ile başarılı balerin olan bir kız;Aren
Mutluluğuna gölge düşüren geçmişini unutmaya çalışan bir futbolcu;Atıl
Onlar acının gölgesindeydi...Onlar mutluluğa gölge düşürürken hüznü ortadan kaldıranlardı...
Onlara ne mi oldu?
Araf'ın içinde cehennem ateşiyle,cennet çiçekleri açtılar.
Onlar imkansızı başardı...
Onlar çaresizken,çaresizliği ortadan kaldırabildi.
Onlar Araf'ta yaşamayı göze alabildi...
Onlar cesurdu ama aynı zamanda korkaktılar...
Onlar kim mi?
Onlar zıtlığın beden bulmuş hali oldular.
Onlar Araf'ın ta kendisi oldular.
Araf'ta kalıp,Araf'la yaşamayı öğrendiler.
Araf'ın öyküsü....
Atakan Eralp, Birce'nin hayatına bir rüzgar gibi girip çıkmıştı. Arkasında da bir ehliyet, iki kare fotoğraf ve tutulmamış bir söz bırakmıştı. Birce ise Atakan'ın yakasını öyle kolay kolay bırakmayacaktı. Atakan'a ulaşmak için çevirdiği dolaplar biraz fazla başarılı olduğunda kendisini fenomen bir spor programının aksi ve soğuk yönetmenin asistanı olarak bulmuştu. Artık Atakan'a gölgesi kadar yakındı, yalnızca ufak bir sorun vardı. Atakan dahil olmak üzere herkes, Birce'nin kanal sahibinin şımarık torunu olduğunu zannediyordu. Atakan'ın yanına sızmak kolaydı. Ama sosyetenin prensesi Birce Soyak'ın tacını taşırken kalbine sızmak hiç kolay olmayacaktı...