"Hayır, lütfen bana bunu söyleme." Sinirli yüz kasları hafifçe gevşedi. Hayır, bana siniri geçmemişti ya da dünyaya olan siniri. Hafifçe gözlerindeki sertliğinde kaybolduğunu fark ettim. Hayır, bana sevgiyle bakmıyordu ya da dünyaya. Uzanıp elimi tuttu, elimin çoktan alev aldığını hissediyordum. Onda aynı etkiyi bırakmadığından o kadar emindim ki. "Seni kırmak istemiyorum İlayda." Sesi netti. Gözlerinde acıma vardı. Elimi de tıpkı kız kardeşinizin elini tuttuğunuzdaki gibi şefkatle sarmıştı. "Tamam." Diye fısıldadım. Gözlerimden yaşların akmasına izin verdim. "Tamam, o zaman bana bunu söyleme." "Bunu yapmak zorundayım onun iyiliği için." Onun iyiliği... Peki ya benim iyiliğim? O cümleyi ağzından çıkarken duyduğumda ne hissedeceğimden haberi bile yoktu. Bu durumdan kurtulmak için bir çırpıda söyledi. "Ben onu seviyorum İlayda." Dünyanın artık döndüğünden emin değildim ve artık nefes almanın da benim için bir anlamı yoktu. * İki farklı karakter. Farklı bir tanışma. Farklı kültürler. Farklı yaşamlar. Nasıl olur da "aynı"ya dönüşürdü? İşte bu farklılığın içindeki aynı'nın hikâyesi. Sevgiyi, aşkı farklı yerlerde ararken apayrı bir yerde bulan adamın hikayesi. Asla vazgeçmeyip o sevgiyi bulmasında ışık gösteren kızın hikayesi. O kız bendim. ve, bu benim hikayem.