Gelirken acılara boğulduğum bu şehir; ilk olarak daha önce hiç yaşamadığım o duyguyla çiçekler açtı. Onunla bu sokaklarda attığım her adımda bir peri yeniden doğdu. Bir anne yeniden hayat buldu. Bir baba acılarını unuttu. Yıllardır yalnız olan küçük bir çocuk yuvasına kavuştu. Yaşlı bir kadın acılarıyla, pişmanlıklarıyla açılan derin yarasını mutluluk kahkahalarıyla kapattı. Genç bir adam hiç tanıyamadığı ablasına olan borcunu ödedi. Yıkılmayan duvarlara Tanrı tarafından bir kapı çizildi. Genç adam içerideydi.. Daha sonra bir fırtına koptu. Güzel olan her şey yerini kötülüğe bıraktı. Pembe bulutlarla dolan gökyüzü kendini zifiri karanlıkta boğdu. Çocuk yeniden yalnız kaldı. Yaşlı kadının yeniden hüzünleriyle gözleri bulutlandı . Genç adam bir kez daha ablasını kaybetti. Doğan perilerin hepsi yaşam enerjilerini bir anda kaybetti. Tanrının çizdiği o kapının önüne katmanlarca yeniden duvarlar örüldü. Acı bu şehrin diğer adı oldu. Hayal kırıklıkları. Pişmanlıklar. Hüzünler. Geri dönüşler. Gidişler. Vazgeçişler. Hepsi bu şehrin tanımı oldu. Genç kız, hayatını sol avucunda olan benine bağladığı o adamın gidişini izliyordu. Vazgeçişini. Başkasına kayışını. Acı başka türlü somutlaştırılamazdı. Uzun bir süre kaldırımda ölesiye oturup ağladı. Adam karşısında saatlerce sadece izledi.. Bu bitişleri olması gerekiyordu. Hikayenin öylece kapanıp gitmesi gerekiyordu. Biraz da şansları varsa masal olup hiç hüzün değmemiş küçük hayatlara anlatılırlardı. Ancak yıllarca kopamayışları bu acıyı hep körükledi. İkisini de yaktı. Yakacaktı. Yıllarca.. Zihinlerde hep o cümle yankılandı; "Güzelliğin lanetindir. Güzellik Tanrıçası"All Rights Reserved