Diana Ranold. Ruhu karanlıklar içinde kalmış acılı bir adamın kızı. Acılı ve acımasız bir babanın... Babasının eline bıçağı tutuşturduğu günden beri ilk defa kendine soruyordu. "Bana nefretle bakan bu gözler... Bu gözlerin sahibi neden bana böyle sevgisiz bakıyordu?" Babasının karşısında neden bu kadar zavallı ve acizdi? "Babam... Hayatımda sahip olduğum tek gerçek... Neden benden nefret ediyordu?" Onu yaralayan Diana değilken neden acı çeken oydu? Onu annesinden koparan Diana değildi. Geçmişini daha bilmezken geleceğe hazırlandı. Nedenini ve sonunu bilmeden. Kalbi aldığı darbelerle gün geçtikçe köreliyordu. " Böyle ruhsuz kaskatı olmak istemiyorum." Şiddet doğduğundan beri kanına öyle işlemişti ki bir yanını merhamet kaplarken diğer yanı acımasızlığın içinde boğuluyordu. Kendini bildi bileli babasıyla savaş içindeydi. Ona itaat etmekten hep nefret etti. Yüzüne inen o elin babasına ait olmasındansa başka bir adamın olmasını tercih etti hep. Böylece daha az mide bulandırıcı daha az parçalayıcı olacağını düşündü. Yaşı büyüdükçe şiddeti arttı ve kimseye dokunduramadığı derin yaralar açtı. Genç bir kız olduğunda bunu kabullenmedi. Bir korkak gibi kaçıp saklanmadı ve ona karşı durdu. Acı gittikçe artarken Diana'ya verdiği hasarı hiç umursamadı. İstediği şey güçlü olması mı, eziyet çekmesi mi? Bunun cevabı kalbini üşütüyordu. Babası tarafından bu kadar hırpalanmış bu kadar yaralanmışken dışarıya verdiği zarar gün geçtikçe arttı. İçindeki kin ve öfke doyumsuz bir şekilde şiddete dönüştü. Tatmin olunmaz bir zayıflığın içinde güçlü olmaya çalıştı. Her şeye rağmen, aldığı tüm darbelere rağmen ayağa kalktı. Bu kadar güçlü eğitilirken dünyanın hangi ülkesinde kimlerle savaşacağını, kimlere yenileceğini veya kimlerin hayatını mahvedeceğini, kime aşık olacağını bilemez