'' Lovise, kutuya benzeyen nesneyi kaldırmaya çalıştı. Ağırdı. İçerisinde tam olarak ne olduğunu bilemediğinden ilk başta açmaya cesaret edemedi. sonra 5 bin yıldır toprağın altında, o kadar basınçla kala kala açması da bir hayli zor olacaktı. Daha sonra ise termal alıcı optik pirometre cihazıyla içerisinde mikroorganizmaya benzer bir şey olup olmadığına baktı. Tanrıya şükür cihazdaki verilere göre içerisinde canlı mikroorganizma izine rastlanılmamıştı. ''Ne bekliyorsam sanki?'' diye geçirdi içerisinden. Derin bir soluk çektikten sonra içine, elindeki matkaba benzeyen ama çok küçük çapta delikler açmaya çalışan aletle kutuya bir delik açtı. Uzaktan ince bir pipeti andıran termal bir mikrokamerayla kutunun içerisine baktı. Çok kolay tahrip olacak bir şey olmadığına emin olduktan sonra uçları mengeneye benzeyen ama prensipte ters mantıkta çalışan cihazın uçlarını kutunun kenarlarına yerleştirdi. Ne kadar bir basınçla, ne kadar bir kuvvet uygulaması gerektiğinin değerlerini girdikten sonra düğmeye bastı. Bingo! Açılmıştı. O kadar heyecanlanmıştı ki küçük kız çocukları gibi yavaş bir şekilde ellerini birbiriyle çarpıştırdı. ''
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.