Aslında herkesin unuttuğu bir şey var şu hayatta; Duygularımız her zaman mantığımızdan bir tık öndedir. Çünkü, onlar ses çıkarmadan hüküm sürerken, mantık denilen kavram karmaşası içimizdeki isyanı tetikleyerek bir yerlere hakim olmaya çalışır. Zorbalıkla, ahkam keserek, kimi zaman da tehdit ederek bir yerlere ulaşır. Ta ki mantığına pabuç bırakmayacak bir insanla karşılaşıncaya dek. İşte bazı inatçı insanlarda da mantık bu yüzden ters teper ya!
Deniz Derin. En az ismiyle dalga geçenlere pabuç bırakmadığı kadar mantığına da pabuç bırakmadı. İnadından keçileri bile kendini hayran bırakma kapasitesine sahip. Kardeşinin deyimiyle saçına taktığı deli saçması püsküller de onun tarzıydı, herhangi bir şekilde kimse tarafından tanınmamasına ve kışın ortasında olunmasına rağmen kafasına taktığı şapkayla ve güneş gözlüğü de onun tarzıydı.Bu yüzden annesinin püsküllü keçisi olduğu da söylenir.
Aslında kendince onu farklı kılan bir sebep de hayatını hayran olduğu kişiye adayacak kadar cesur olmasıydı. Herkes ondan geleceğini kurtarabilecek, insanlar arasında saygıyı kazanabilecek bir meslek seçmesini beklerken o, mantığına bir çelme taktı. Etrafındaki insanların onun üzerinde oluşturduğu saçma istekleri ve baskılara karşı gözlerini yumdu, kulaklarını tıkadı. Binbir zorluklarla hayallerini gerçeğe çevirip çizgi romancı oldu. Ne umdu, ne buldu dersek eğer onu da hayatının çizgi roman gibi yaşadığı yerlerine girerek kendimiz göreceğiz.
Bir de tüm bu zor süreçte yanında olan tek kişi ise 'hayali arkadaşıydı'. Adını dahi bilmese de en yakın arkadaşı oydu. Aslında tüm duygularını önündeki cam ekrana anlatıyordu. Fakat içinde her zaman bir inanç vardı. Ve inadıyla o inanca daha da sıkı sarıldı. Hayali arkadaşı ona bir gün cevap verecekti.
Kısaca düşlerinin peşine düşen bir kız.