Binlerce cevapsız sorunun arasında aklını oynatacak hale gelirsin. Kendi hayatını bir hapishaneye çevirip, müebbet acıya hüküm giydiğinin farkına bile varmazsın. "Ölsem de kurtulsam bu acıdan" dersin, ölemezsin. Onu hatırlatan ne varsa hepsinden kaçmak istersin, kaçamazsın. Ona dair fotoğrafları, yazıları, anıları yok etmek istersin, edemezsin... Evdeyken duvarlar üzerine gelir, dışarıdayken insanlar... El ele yürüyen, birbirine sarılan çiftlere bakarsın, burnunun direği sızlar. "Bari sokakta ağlamayayım" deyip boğazın ağrıyıncaya kadar yutkunursun. Üstelik sen bu haldeyken sevgilin vurdumduymazdır, umursamazdır. Yine de sevmeye, koşulsuz sevmeye, o seni sevmese de sevmeye devam edersin... Böyle çok sevmek zararlı mı peki? Bir kişiye mahkum olarak sevmek? Bırak, bu aşkın zararı da bu olsun. Vazgeçmeyişin zayıflığından değil, aşkına sahip çıkmandandır. Ödenecek bedeller vardır aşkta, ödemekten korkan hakkını veremez aşkın. Aşk, bedel ödemeyi göze alanları sever...