Bu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın.
Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifli okumalar...
*
Burası ne han ne de saray...
Burası öfkeyle kederin, neşeyle hasretin yaşandığı zalim Hakkâri Dağları. Yaşamak için öldürmeye mahkûm olan yer. Bana anlat diyorlar, neresini anlatayım? Çeltik Dibini mi, Kerem Deresini mi, Şem dillisini mi? Yoksa mermi ile selamlaşıp silahla kucaklaştığım yerleri mi anlatayım?
Dedim ya, burası zalim Hakkâri Dağları.
Burada hata bir kez yapılır.
Kanla yazılır, canla ödenir.
Ben Kurmay Yüzbaşı Olcay Karahanlı. Türk Milletine göre kahraman, aileme göre şehit olacağım bir bölgede vatani görevimi yapmaktayım. Hakkari... Kanla sulanmış yeryüzünü gizlemek için sisle kaplanmış gökyüzüne sahip olan şehir. Doğup, büyüdüğüm Trakya'nın aksine, dört tarafım dağlarla çevrilmiş bir yerde nefes alıyorum. Ölümle yaşam arasındaki pamuk ipliğinin üzerinde ustaca ilerliyorum. Kopup kopmayacağı Allah'tan, ne zaman kopacağıysa düşmanın namlusunun ucundan...
Şehadet serisinin ilk kitabıdır.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....