İkimizde sessizdik. Ve bu sessizlikten canım sıkılmaya başlamıştı artık. Gittikçe artan sinir bozucu sessizliği bozan ilk ben oldum. 'Ne söyleyeceksen söyle artık, bütün gün burada dikilemem!' Gayet soğuk bir ses tonu kullanmıştım.
Şaşırmıştı, sanki benden böyle bir çıkış beklemiyor gibiydi. Allah aşkına ne bekliyordu ki zaten, beni buraya çağıran da kendisiydi. Daha doğrusu bileğimden tuttuğu gibi peşi sıra buraya getirmişti. Şaşkınlığını atınca kaşlarını çattı. Sinirlenmiş miydi şindi de? Ama neden? O kadar da sert konuşmamıştım değil mi yani. İşaret parmağını kaldırıp bana yöneltti ve ' Sen..' dedi. 'Sen yanıldığını göreceksin ve bir gün gelip de müziğimin esiri olacaksın.' Bağırmamıştı ama havada bağırmış kadar büyük bir etki bırakmıştı. Söylediklerinden sonra ise arkasını dönüp çekip gitmişti...
Hayaller...Umutlar...Bilinmeyen sonlar...Tahmin edilmesi bile imkansız...
Bunlara karşı çabalayan bizler... Gelecekten hem korkup hem de ona ulaşmak için koşmaya hazırız...
Gelecek bizim umudumuz, imkansızımız, sevincimiz, korkumuz, üzüntümüz....
İyi sonla bitmesini umduğumuz, kötü sonla bitince hayatımızın bittiğini sanan ama yine de hayata devam eden bizler...
Peki bu her zaman böyle midir?