"Sen..." Sesim adeta hırlıyor, ateş saçıyordu. "...ne hakla..." Yürümeyi sürdürdüm. Bu onun ürkerek geri gitmesine sebep oluyordu. Gidecek yeri kalmadığında onu duvarla arama almıştım. Geri gitmek için çabalıyordu ancak bu yalnızca sırtının soğuk duvara daha çok baskı yapmasını sağlıyordu. Vücudumu ona yasladım ve yüzlerimiz arasındaki mesafeyi milimetrelere indirdim. Korkuyordu. Göz bebekleri korkuyla titriyordu. Bakışlarını dudaklarıma yönelttiğinde, dudaklarını yaladı. Bu bile sinirimi geçirmiyordu. İçimde büyük bir burukluk vardı. Tanrım, fazla seksiydi. Dudaklarıma bakışı bile beni tahrik ediyordu. Ancak şu an yapmakta olduğum işi tamamlayacaktım. "...benden hesap soruyorsun." diye kükrediğimde gözlerini korkuyla kapattı. Beni ilk kez böyle görüyor olmalıydı. Zaten ilk kez, bir şeyde, ben baskın taraf olmuştum. Baskın... Altın kelime. Sesimi olabildiğince kısarak devam ettim. "Dün gece..." Yüzü korkuyla gerilmişti. Ne yapacağımı kestirmeye çalışıyordu. Yüzümü onunkine iyice yaklaştırdığımda gözlerini kapattı. Önce alınlarımızı birbirine yasladım, sonra burunlarımızı. Son olarak da altın hamlemi yaptım ve alt dudağını iki dudağımın arasına daldım. Yavaşça emdiğimde istekle inledi. Ancak dudaklarımı hemen çektim. "...bu dudaklar bir başkasını öptü." diyerek geri çekildiğimde gözleri hala kapalıydı. Ellerimi kalçalarına götürüp onu daha çok kendime yasladım. "Bu kalçaları bir başkası elledi." Ellerimi kalçalarından çekip yüzüne düşen saçlarına götürdüm ve tek hamleyle geriye itip kulağının arkasına tıktım. "Şimdi tutmuş benden hesap soruyorsun." dediğimde gözleri pişmanlıkla aralandı. Bir şey söylemek için dudaklarını araladığında, dudaklarımı dudaklarına yasladım ve...