“Birazcık üstelesem, benimle yatmak için bana yalvarırsın Colin.” Ben mi? Bir erkeğe mi? Yalvaracak mıyım? Hah! Dalga geçiyor olmalıydı.
Kaşlarımı kaldırdım ve alaylı bir sesle konuştum, “Tanrım! Üzerimdeki tişörtü çıkarıp yanına gelsem üstüme çıkmak için yapmayacağın şey kalmaz.”
Fark ettiniz değil mi millet? O başlatmıştı, teknik olarak ben bir şey yapmamıştım. Yani şimdiye kadar. Üstelik lütfen, asla bir erkeğe yalvarmam. Genelde bu işi onlar üstlenirler.
“Kendine fazla güveniyorsun Colin.”
Kaşlarını çatmış, dilini dudakları üstünde gezdirmişti. Dudakları ise midemi bulandırmayan tek yeriydi. Her neyse. Bir şey duymadınız tamam mı? Eğer size ‘Colin Harold’ın dudakları hakkında ne düşünüyor?’ diye sorarlarsa, bir şeyler saçmalayıp koşmaya başlıyorsunuz. Bir daha arkanıza dahi bakmadan koşmaya başlıyorsunuz…
“Deneyimlerim yüzünden, Harold. Anlarsın ya?”
Göz kırpışıma başını sallamakla karşılık vermiş, “Harry.” Diye de düzeltmişti. Düzeltmesine karşın umursamazca omuz silktim ve tam tekrar telefonumu elime alacağı sırada, boğuk sesiyle irkildim, “Ufak bir iddiaya ne dersin Colin?”
“Nasıl bir iddia dan söz ediyoruz?” Bir kez daha gözlerimi kısmış, direkt olarak gözlerine dikmiştim.
“Bilirsin, belli bir süre belirleyeceğiz ve ilk dayanamayan, pes eden-“
“Yalvaran,” Bunu gülerek söylemiştim.
"Kaybeder.”
“Bana aşık olma sakın.” Evet, sanki hiçbir işi yokmuş gibi, bir de onun bana aşık olmasına katlanamazdım…
“Lütfen, kural bir, aşk yok.”